Aile kurumu nereye gidiyor?

Aile Kurumu Nereye Gidiyor: Dijital Çağın Yalnızlığına Karşı En Güçlü Sığınağımız
 

 

Aile, yalnızca aynı çatı altında yaşayan bireylerin tesadüfi bir birleşimi değildir. O, insanın kimliğinin hamurunun yoğrulduğu, değerler dünyasının filizlendiği, aidiyet duygusunun kök saldığı ve hayata karşı duruşunu şekillendiren en temel, en vazgeçilmez kaledir. Ancak modern zamanların getirdiği bireyselleşme rüzgârları, baş döndürücü kentleşme ve hayatın her anını kuşatan dijitalleşme, bu kadim kurumu tarihin en çetin sınavlarından birinden geçiriyor. Tam da bu kritik noktada, aile kurumunun paha biçilmez önemini yeniden hatırlamak ve bu değeri canlı tutmak, toplumsal bir zorunluluk haline gelmiştir.

 

İnsanın Ebedi İhtiyacı: Aidiyet ve Güvenli Bir Sosyal Çevre

 

İnsanlar için aidiyet duygusu ve sosyal bir varlık olmak, nefes almak gibi zorunlu bir psikolojik ihtiyaçtır. Bu temel gerçekten ötürü Yüce Yaratıcımız, aile kurmanın ve akrabalık bağlarını (sıla-i rahim) canlı tutmanın önemine defalarca dikkat çekmiş; Peygamber Efendimiz (S.A.V) de kendi hayatında bu iki alanı en öncelikli meseleler olarak görmüş, ümmetini bu yönde teşvik etmiş ve en güzel örnekliği sergilemiştir.

Birey, hayatında zaten var olan anne-baba, kardeş, arkadaş ve akraba halkasına, bir aile kurarak yeni ve güçlü katmanlar ekler: Bir hayat arkadaşı olan eş, yeni akrabalıklar, dostluklar ve taze bir sosyal çevre... Bu, bireyin aidiyet duygusunu en sağlıklı ve en güzel şekilde doyurmasını, sosyalleşme ihtiyacını en güvenli zeminde karşılamasını sağlar. Aynı zamanda, hayatın kaçınılmaz zorlukları ve günlük sıkıntıları karşısında etrafında güvenilir insanlardan oluşan bir destek ağı bulur. Bu sağlam yapı, kişiyi günümüzde salgın gibi yayılan sanal dünyanın sahte yüzlerinden, sosyal medyada kimin kim olduğu belli olmayan tekinsiz ortamlarda yanlışlara düşmekten, kötü alışkanlıklara kapılmaktan ve zamanı boşa harcamaktan muhafaza eden en etkili kalkandır.

 

Görünür Ama Yalnız: Sosyal Medya Paradoksu ve Gerçek Bağlantının Değeri

 

Bugünün toplumunda ironik bir durum yaşanmaktadır: Birçok genç, sosyal medya aracılığıyla her zamankinden daha “görünür” olmasına rağmen, aslında daha önce hiç olmadığı kadar derin bir yalnızlık içindedir. Bu "görünür yalnızlık," aidiyet duygusunu temelden zayıflatmakta ve bireyleri geçici, sahte ve yüzeysel ilişkilerin girdabına çekebilmektedir.

Oysa aile, insanın en temel psikolojik ihtiyaçları olan güven, aidiyet ve sevgiye karşılık bulabileceği yegâne ve en otantik yapıdır. Bir ebeveynin içten tebessümü, bir kardeşin destek olmak için omzunuza dokunması, bir eşin günün sonunda samimiyetle “Nasılsın?” diye sorması, sosyal medyada alınan yüzlerce beğeniden, gelip geçici sanal dostluklardan çok daha kalıcı, besleyici ve gerçektir.

 

“Özgürlük” Yanılgısı ve Sorumluluktan Kaçan Nesil

 

Nasıl ki dünyaya yeni gelmiş bir bebek için büyümesi ve sağlıklı yetişmesi açısından anne-babasının ve sıcak bir ailenin varlığı mutlak bir zorunluluksa, yetişkinlik çağına ulaşmış bir genç için de kendi ailesini kurmak, kendi yuvasını oluşturmak da benzer şekilde ertelenemez bir biyolojik, psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçtır.

Ne var ki bugün, “sorumluluk almaktan korkan bir nesil” ile karşı karşıyayız. Evliliği, hayatı kısıtlayan bir yük, özgürlüğü tehdit eden bir bağ ve kişisel hedeflere engel olan bir pranga gibi algılayan bireylerin sayısı endişe verici şekilde artmaktadır. Bu hatalı bakış açısı, tehlikeli bir zincirleme reaksiyonu tetiklemektedir: Yalnızlık normalleşiyor, geç yaşta evlilikler standart hale geliyor ve hatta evlilikten tamamen uzak durmak yaygınlaşıyor. Oysa evlenmek, sadece bir kişiyle hayatı paylaşmak değil; hayatın yükünü, sevincini, kederini ve en önemlisi anlamını birlikte omuzlamak, birlikte taşımaktır.

 

Toplumsal Fay Hattı: Değişen Yapılar ve Geç Evliliğin Ağır Bedeli

 

Eğitim ve kariyer gibi hedefler şüphesiz çok önemlidir. Ancak bu hedeflerin aile hayatı ile çelişmesi gerekmez. Tam aksine, bir kişinin eğitimli ve donanımlı olması, kuracağı yuvayı daha bilinçli ve sağlam temeller üzerinde inşa etmesine paha biçilmez bir katkı sağlar. Fakat son yıllarda evlilik yaşının yükselmesi ve hatta bazı bireylerin bilinçli olarak çocuk sahibi olmaktan kaçınması, sadece bireysel tercihler olmanın ötesinde, toplumsal açıdan da ciddi riskler taşımaktadır.

  • Geç Evliliklerin Riskleri: Yaşlanan bedenler sebebiyle sağlıklı çocukların dünyaya gelmesi zorlaşabilmekte, çocukların büyüme ve gelişme sürecinde anne-babaların ilerlemiş yaşları nedeniyle onlarla yeterince ilgilenememe, enerjilerinin yetmemesi gibi durumlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle çocukların ergenlik gibi fırtınalı dönemlerinde, ebeveynlerin onların ruh hallerini anlama ve sağlıklı bir iletişim kurma noktasında zorluklar yaşaması gibi yeni problemler baş göstermektedir.

  • Kültürel ve Manevi Erozyon: Sanayileşme ve kentleşmenin getirdiği yeni yaşam biçimleri ve artan iç göçler, aile kurumunu derinden etkilemiştir. İnsanlar, bilge büyüklerinden ve akrabalarından oluşan geniş aileler içinde yaşamak yerine, sadece eş ve çocuklarıyla küçük çekirdek aileler kurarak bu destekleyici çevreden uzaklaşmıştır. Bu durum, nesiller arasındaki örf, adet ve kültür aktarımını zayıflatmıştır. Yaygınlaşan basın, yayın ve iletişim teknolojileri, özellikle Batı kültürünün bireyci ve materyalist yönlerini her eve ulaştırarak milli ve kültürel değerlerimizi zayıflatmaya başlamıştır. Bu değişim, kaçınılmaz olarak aile kurumunu da yıpratmaktadır.

 

Sağlam Bir Geleceğe Giden Yol: Gösterişten Uzak, Huzura Yakın Yuvalar Kurmak

 

Toplumda artan boşanma oranları, huzursuzluklar, şehirlerde yükselen suç oranları ve çeşitlenerek çoğalan kötü alışkanlıklar, büyük ölçüde aile yapısındaki zayıflamanın ve kültürel değerlerden uzaklaşmanın bir yansımasıdır. Çözüm, yine ailenin özüne dönmekte gizlidir.

Yüce Allah insanı yalnız yaşayacak şekilde yaratmamıştır. "Nikâhta keramet vardır," "Yuva kuranın yardımcısı Allah’tır" gibi düsturlar, aile kurma yolunda atılan adımların ne kadar değerli olduğunu hatırlatır. Bu, Allah’ın emrini ve Peygamber Efendimizin sünnetini yerine getirme niyetiyle samimiyetle gayret eden, gerekli istişareleri yapan ve arayışa girenlerin ilahi yardımla karşılaşacağı müjdesidir.

Evliliği kolaylaştırmak adına atılacak adımlar hayati önemdedir:

  • Gösteriş Tuzağına Düşmeyin: Huzuru, düğünlerdeki şatafatta veya eşyaların markasında aramak yerine, İslam’ın sadelik ve huzur düsturlarında aramak gerekir. Özellikle düğün öncesi ve sonrası yapılan harcamalarda gösterişe kaçmak, israfa düşmek ve ihtiyaç ötesi lüks peşinde koşarak aileleri ve yeni evli çiftleri ağır maddi yükler altına sokmaktan kaçınılmalıdır.

  • Birlikte İnşa Etmenin Hazzı: Evlenirken tüm eşyaları bir seferde alıp büyük borçlara girmektense, acil ihtiyaçları temin ederek borçsuz ve sade bir başlangıç yapmak çok daha sağlıklıdır. Aile kurulduktan sonra, imkân ve ihtiyaç oldukça eve alınan her yeni eşya, yuvada yeni bir heyecan ve sevinç oluşturacaktır. Eşlerin birlikte birikim yaparak, ortak bir çabayla aldıkları eşyalar, aralarındaki aidiyet duygusunu perçinleyecek, sevgi ve muhabbeti artıracaktır.

 

Sonuç: Geleceğin Anahtarı Sağlam Ailelerdir

 

Aileyi korumak, toplumu ve geleceği korumaktır. Günümüzün ahlaki bozulmalarının, kültürel krizlerin ve insanların yaşadığı derin manevi sıkıntıların çözüm yolu, temelleri sağlam atılmış ailelerden geçmektedir. Aydın bir nesil, huzurlu bir toplum ve sağlam bir gelecek inşa etmek ancak bu yüksek bilinçle mümkündür.

Rabbimizden en büyük niyazımız; bekâr olanlara hayırlı eşler, evli olanlara sarsılmaz bir huzur ve muhabbet, toplumumuza ise sağlam temellere dayanan, nesiller boyu ayakta kalacak aileler nasip etmesidir.